Yazı İçerikleri
- 1 Lenfoma belirtileri nelerdir?
- 2 Lenf bezi kanseri nasıl teşhis edilir?
- 3 LENF KANSERİ (LENFOMA) NEDEN OLUR?
- 4 Lenf kanserinin tedavisi nasıl yapılır?
- 5 Lenfoma tedavisinin yan etkileri var mıdır?
- 6 Lenfoma Tedavisinde Kemoterapi
- 7 Immünoterapi
- 8 Lenfomada en etkin tedavi seçeneği: Kemik İliği Nakli
- 9 Lenf Kanseri’nde Otolog Kök Hücre Nakli ile Tedavi
- 10 Lenfoma İlaçları
- 11 Lenf Kanserinde Moral Çok Önemli
- 12 LENF KANSERİ (LENFOMA) İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR
Lenf kanseri (lenfoma) vücudun savunma hücreleri olan lenfositlerin kanserleşerek kontrolsüz büyümesidir. Lenf kanseri en sık görüldüğü yerler; lenf bezleridir. Lenf bezleri vücudun en önemli savunma mekanizmalarından biridir.
Vücudumuzda bulunan binlerce lenf bezi, enfeksiyon ve hastalıklara karşı direnmemizi sağlayan bağışıklık sisteminin en önemli parçasıdır. Yaşanan enfeksiyonlar sırasında lenf bezleri büyüyor.
Hastalık sona erdiğinde ise yeniden eski boyutlarına dönüyor. Bu durum son derece normal olan bir mekanizmanın göstergesi. Lenfoma meydana geldiğinde, lenfatik sistemin hücreleri olan lenfositler bozuluyor ve çoğalıyor, böylece daha anormal hücreler oluşturuyor.
Lenfomalar temelde Hodgkin ve non-Hodgkin (Hodgkin olmayan) olmak üzere iki grupta incelenir. Her ikisinin de belirtileri benzer olabilmekle beraber, lenfomanın hangi tür olduğuna yapılan tetkiklerde rastlanabilecek bir takım özel hücrelere göre karar verilir.
Tedavi seçeneklerinin belirlenebilmesi açısından lenfomanın hangi tür olduğunun belirlenmesi oldukça önemlidir.
Lenfoma kan kanserlerinin yüzde 50’sini oluşturmakla birlikte, hodgkin lenfoma ve non-hodgkin lenfoma adında ikl türü bulunur. Non Hodgkin Lenfoma’nın diğer türe göre görülme oranı yaklaşık 8 kat fazladır.
Bunların hepsinin klinik seyirleri, tedaviye cevapları, tedavilerinde kullanılan ilaçlar birbirinden farklıdır. Bu nedenle lenfoma teşhisi konulduktan sonra hastalığın hangi alt tip olduğunun da doğru bir şekilde saptanması gerekir.
Lenfoma belirtileri nelerdir?
Lenfomaların pekçok farklı türünde farklı belirtiler ortaya çıkabilmekle beraber bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir:
- Ağrısız, büyüyen ve çoğalan lenf bezleri
- Sebebi bilinmeyen ateş,
- Açıklanamayan kilo kaybı,
- Rahatsız edici gece terlemesi,
- Sürekli yorgunluk,
- Öksürük, solunum problemi ve göğüs ağrısı,
- Karında şişlik, şişkinlik, dolgunluk hissi veya ağrı,
- Kaşıntı
- Öksürük ve nefes darlığı
- Bademcik şişmesi
- Halsizlik
- Açıklanamayan kilo ve iştah kaybı
- Karın bölgesi krampları
- Kemik ağrısı
- Dalakta büyüme
- Alkol alımını takiben oluşan ağrı hissi
Bir kişide yukarıdaki belirtilerin olması, o kişide mutlaka lenfoma var anlamına gelmemektedir. Mikrobik hastalıklar ve diğer sağlık problemleri de bu bulgulara neden olabilir. Ancak belirtiler 2 hafta içinde düzelmez ise doktora başvurularak nedeninin araştırılmasında yarar var.
Lenfoma erken evrelerde her zaman belirti meydana getirmeyebilir. Hastalık ilerledikçe pek çok hastalığı taklit eden belirtiler oluşur ve hastalığın evresine göre bu belirtiler değişebilir. Bazen tek taraflı büyümüş bir bademcik ya da yumuşak deri altı nodülleri lenfoma tanısı alabilir. Bu lenf nodları vücudun birçok bölgesinde tespit edilebilir:
- Boyun
- Göğsün üst bölgesi
- Koltuk altları
- Mide
- Kasık
Hastalığın erken evredeki bulgularının seçici olmaması nedeniyle lenfoma tanısı bazen gözden kaçabilir. Bu aşamada birçok belirti ve bulgu lenf nodu büyümesine eşlik edebilir.
Lenf bezi kanseri nasıl teşhis edilir?
Hastalar genellikle büyümüş lenf bezleri nedeni ile sağlık kuruluşlarına müracaat ederler. Ancak lenfoma pek çok hastalığı taklit edebileceği için erken evrelerde bu hastalığın tanısının atlanması söz konusu olabilir.
Hekimler çeşitli kan testleri istemekle beraber esas tanı koydurucu olan lenf bezi biyopsisidir. Biyopsi ile alınan parçada lenfoma hücreleri görülürse tanı konmuş olur. Hastalığın hangi evrede olduğunun anlaşılabilmesi için kemik iliği biyopsisi ve değişik radyolojik tetkikler yapılır. Akciğer grafisi, tomografi, MR ve PET yapılan tetkikler arasındadır. Büyüyen lenf bezlerinin sayısı ve dağılımı ve başka organ tutulumunun olup olmaması hastalığın evrelendirilmesinde çok önemlidir.
Doku biyopsisi sonucunun lenfoma olarak gelmesi halinde hastalığın vücudun hangi bölgesinde aktif olduğunun tespiti için PET/CT taraması gerçekleştirilir. Bu tetkikte hastaya radyolojik olarak işaretli florodeoksiglukoz (FDG) maddesi kullanılır. Hastalığın aktif olduğu dokularda enerji tüketimi çok yüksektir dolayısıyla içeriğinde şeker bulunan ve işaretli olan bu maddenin kullanımı sırasında alınan görüntüler ile vücudun hangi bölgesinde lenfoma hastalığı olduğu konusunda fikir sahibi olunabilir.
Lenfomaya tanısal yaklaşımın tamamlanmasının ardından tedavi planlamasına geçilmeden önce hastalığın evrelendirilmesi gereklidir.
Hem hodgkin hem de non hodgkin lenfomanın klinik evrelemesinde Ann Arbor evreleme sistemi kullanılır. B semptomları olarak adlandırılan geçmeyen ateş, son 6 ay içerisinde vücut ağırlığının %10’undan fazla kilo kaybı ve gece terlemelerinin varlığı klinik sınıflama içerisinde değerlendirilen parametreler arasında yer alır. Laktat dehidrogenaz ve diğer hastanın kanı incelenerek tespit edilen biyokimyasal analiz sonuçları, hastanın metabolik belirteçler ve ürik asit değeri de evreleme sürecinde incelenen parametreler dahilindedir.
Lenfomanın evreleri genel olarak şu şekildedir:
- Evre 1
Tek bir lenf nodu bölgesinde ya da dalak, timus ya da geniz bölgesinde tek bir lenfoid yapıda veya lenf dışındaki tek bir bölgede tutulum söz konusudur.
- Evre 2
Diyaframın aynı tarafında birden fazla lenf bezi bölgesi tutulur. Diyaframın aynı tarafında olmak üzere lenf nodu dışı tek bir organ ya da o bölgenin ve çevresindeki lenf bezlerinin tutulduğu lenfomalar da evre 2 olarak sınıflandırılabilir.
- Evre 3
Diyaframın her iki tarafındaki lenf nodu bölgelerinin tutulduğu lenfoma evre 3 olarak sınıflandırılır. Bu tutuluma dalak tutulumu veya bölgesel bir lenf nodu dışı organ tutulumu eşlik edebilir.
- Evre 4
Doku ve organlarda çok yaygın tutulum mevcuttur. Birden fazla odakta bir veya daha fazla lenf nodu dışı organ tutulumu tespit edilmesi halinde hastalık evre 4 olarak sınıflandırılır.
LENF KANSERİ (LENFOMA) NEDEN OLUR?
Lenfosit adı verilen beyaz kan hücrelerinin kontrolden çıkarak çoğalması ve büyümesi ile ortaya çıkan lenfositler mutasyona uğrar.
- Helikobakter pilori ile HIV gibi virüs ve enfeksiyonlar
- Radyasyon yanı sıra tarım gibi belirli kimyasal türlerine maruz kalmaya neden olan çevresel koşullar
- İmplantlar
- Otoimmün koşullar
- Bağışıklık sistemi düşüklüğü
- Yaş ve genetik faktörler lenf kanseri nedenleri olarak lenfoma olasılığını arttırabilen risk faktörleri arasındadır.
Tipik olarak lenfoma için şunlar kesin sebeplerdir denemez ve tam anlamı ile sebebi keşfedilememiştir. Bazen lenfoma tamamen şans olarak bile kişide gelişebilecek bir kanser türüdür.
Lenf kanserinin tedavisi nasıl yapılır?
Lenf kanserinin tedavisi hematoloji-onkoloji servislerinde onkologlar tarafından yapılır. Modern kemoterapi ile lenfoma hastaları %70-80 oranında tedavi edilebilir. Hastalığın gidişatını etkileyen faktörler; hastalığın evresi, hastanın tedaviye yanıt verip vermemesi, lenfomanın tipi, lenfomanın tekrarlaması, beraberinde şeker hastalığı veya böbrek hastalığı olup olmamasıdır.
Lenfoma kanserinin tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçları tek başına ya da çeşitli kombinasyonlar şeklinde uygulanabilir. Bu ilaçlar kanser hücrelerinin ortadan kaldırılmasını ve çoğalmalarının engellenmesi amacıyla kullanılır. Lenfoma tedavisinde kullanılan kemoterapik ilaçlar hastalara genellikle göğüs bölgesinde yer alan büyük venöz damar yolundan verilir. Hodgkin lenfoma için kullanılan 3 temel kemoterapi rejimi mevcuttur.
- ABVD rejimi, doxorubicin, bleomycin, vinblastine ve dacarbazine etken maddeli kemoterapi ilaçları içeren lenfoma tedavi rejimidir.
- BEACOPP rejiminde bleomycin, etoposide, doxorubicin, siklofosfamid, vincristine, procarbazine ve prednisone ilaçları yer alır.
- Hodgkin lenfoma hastalarında kullanılan bir diğer kemoterapi rejimi olan Stanford V içeriğinde, mechlorethamine, doxorubicin, vinblastine, vincristine, bleomycin, etoposide ve prednisone ilaçları kullanılır. Bu kemoterapi ilaç kombinasyonu ilerlemiş lenfoma olgularında tercih edilir.
Hodgkin lenfomada olduğu gibi non-hodgkin lenfoma için de kullanılan çeşitli kemoterapi ajanları mevcuttur. Çeşitli kategorilerde incelenen bu ilaçlar seçilirken hastalığın evresi ve tipi göz önünde bulundurulur.
- Alkilleyici ajanlar, sürekli bölünen hücrelerin kalıtım materyali olan DNA’yı harabiyete uğratır. Bu ilaçların önemli bir yan etkisi lösemi gelişme riskini arttırmalarıdır.
- Kortikosteroidler kanser hücrelerinin büyümesini engeller ve bulantı belirtisinin kontrolünde etkilidir.
- Platin içerikli ilaçlar alkilleyici ajanlar ile benzer mekanizma ile etki gösterir ancak bu ilaçların kullanımı sonrasında lösemi gelişme riskinde bir artış söz konusu değildir.
- Non-Hodgkin lenfomada kullanılan bir diğer ilaç sınıf olan pürin analogları kanser hücrelerinin metabolizmasını yavaşlatarak çoğalmalarını engelleyici özellik gösterir.
- Antimetabolit ilaçlar kanser hücrelerinin DNA ve RNA’larınn yerine geçerek büyümelerini engelleme özelliğine sahiptir.
Non-Hodgkin lenfomanın agresif seyrettiği hastalarda, kombinasyon terapisi şeklinde uygulanan kemoterapötik ilaçlar R-CHOP rejimi olarak isimlendirilir. Rituximab, siklofosfamid, doxorubicin, vincristine ve prednizon bu rejim içerisinde yer alan ilaçları oluşturur.
Hastalara kemoterapi ile birlikte radyoterapi uygulanır. Kemoterapide kullanılan ilaçlar hastanın bağışıklık hücrelerini ve kan hücrelerini düşürebilir. Bu durumda hastaya kan nakli gibi destek tedavileri uygulamak da gerekebilir.
Lenfoma tedavisinde kemoterapi ve radyoterapi dışında başvurulan bir diğer tedavi yöntemi immünoterapidir. İmmünoterapide laboratuvar ortamında üretilen ve damar yoluyla vücuda enjekte edilen antikorlar, kanserli hücrelerin yerini belirleyerek onları yok etmeyi ya da gelişimlerini engellemeyi amaçlar. İmmünoterapi ile birlikte aynı zamanda kemoterapinin yan etkileri arasında yer alan bulantı ve kusmanın da azaltılması sağlanabilir.
Hedefe yönelik tedavi kapsamında değerlendirilen immünoterapi direkt olarak kanser hücrelerini hedef alır. İmmün modülatör ilaçlar, monoklonal antikorlar, proteasome inhibitörleri ve küçük molekül tedavileri non-hodgkin hastalarında kullanılan immünoterapi ilaç sınıfları arasında yer alır.
Lenfomanın tekrarlaması durumunda kemik iliği ve kök hücre nakline de sıklıkla başvurulur. Hastalığın nüksetmesi durumunda yüksek dozda kemoterapi uygulanması gerekir. Bu da kemik iliğine zarar vereceğinden kemoterapi öncesi hastanın kendisinden alınan kemik iliği, kemoterapi sonrası tekrar hastaya nakledilir. Kemik iliği tutulumu olan hastalarda ise aile yakınlarından da kemik iliği nakli gerçekleştirilebilir.
Lenfoma tedavisinin yan etkileri var mıdır?
Lenfoma tedavisi sonrasında ortaya çıkabilecek yan etkiler kullanılan kemoterapi ilacına, radyasyon verilmesine ya da yapılan cerrahi girişimlere göre değişkenlik gösterebilir. Tedavi planlamasında başvurulan kemoterapi ilaçları genel olarak kemik iliğini baskılar ve bu durum çeşitli kan hücrelerinin sayısının azalması ile sonuçlanır. Çoklu kemoterapi tedavileri hastalarda bulantı ve kusmayı arttırıcı etki yapabilir. Bu durumun önüne geçilmesi amacıyla hastalara bulantı önleyici serotonin reseptör antagonistleri veya benzodiazepin türevi ilaçlar reçetelendirilebilir.Doxorubicin ilacı kalp ile ilişkili yan etkileri ön planda olan bir ilaçtır ve kardiyotoksisite olarak tanımlanan yan etkiye neden olabilir. Vinkristin etken maddeli kemoterapi ilacı ise sinir dokusu üzerinde toksik etkilere sahip bir ilaçtır.
Kemoterapi ilaçlarında olduğu gibi radyoterapi uygulamaları sonrasında da lenfoma hastalarında birtakım yan etkiler ortaya çıkabilir. Radyoterapinin en önemli yan etkilerinden biri kalbin iç dokusunda fibrozise (bağ doku artışı) neden olarak hastanın kalp yetmezliği tablosuna girmesine neden olabilmesidir. Boyun ve mediasten (göğsün orta kısmı) bölgesinden radyoterapi alan hastalarda yan etki olarak hipotiroidizm ortaya çıkabilir.
Aynı zamanda radyoterapi ve sitotoksik (hücre öldürücü) kemoterapi uygulamaları sonrasında hastaların üreme sistemindeki dokularda fonksiyon kaybı ortaya çıkabilir. Bu durumun gelişebileceği tedavi uygulanan hastalarda ileri dönemde kullanılması amacıyla üreme hücrelerinin dondurulması tedavi sonrasında çocuk istemi bulunan kişiler için önemli bir seçenek olabilir.
Hodgkin lenfoma tedavisi sonrası ortaya çıkan sekonder (ikincil) kanserler bu hastalardaki tedavinin önemli bir yan etkisidir. Bu lenf kanseri türü hastalarında tedavi sonrasında en sık gelişen kanser, akciğer kanseridir. Akciğer kanseri dışında meme, çeşitli yumuşak doku sarkomları, pankreas kanseri ve tiroid kanseri de hodgkin lenfoma tedavisi sonrasında bu hastalarda ikincil olarak ortaya çıkabilecek kanser türleri arasında yer alır.
Lenfoma tedavisinin başarı ile sonuçlandığı hastalarda en sık olarak karşılaşılan belirti uzun bir süre boyunca devam eden halsizlik halidir. Bu durum non hodgkin lenfoma tanısı almış ve tedavi olmuş hastaların 3’te 2’sinde tespit edilir. Halsizlik genellikle tedavinin sonlanmasını takiben 1 yıl içerisinde gerileme eğilimindedir ancak bazı hastalarda bu durum daha uzun süreler de devam edebilir.
Lenfoma tedavisi sırasında ve sonrasında aşağıdaki bulgular ortaya çıkabilir:
- Beyaz kan hücreleri (akyuvar, beyaz küre) düşüklüğü
- Kırmızı kan hücreleri (alyuvar) düşüklüğü ve buna bağlı kansızlık
- Ağızda yaralar
- Bulantı, kusma, ishal
- Kabızlık
- İdrar kesesinde sorunlar
- Kanlı işeme
- Aşırı yorgunluk ve halsizlik
- Ateş
- Öksürük
- Saç dökülmesi
- Akciğer, kalp ve sinir sistemi problemleri
Lenf bezlerinde şişlik, uzun süren halsizlik ve belirtiler kısmında bahsettiğimiz diğer bulgulardan herhangi biri sizde veya yakınlarınızda varsa mutlaka bir uzman görüşü almanız gereklidir.
Lenfoma Tedavisinde Kemoterapi
Lenfoma tedavisinde kemoterapi önemli bir yere sahiptir. Kemoterapinin nasıl ve ne şekilde uygulanacağı, hastalığın durumuna göre farklılık göstermektedir. Standart yani ayaktan uygulanabilecek ilaç yöntemlerinin yanı sıra; hızlı seyirli ve yüksek riskli hastalarda da yatarak takip gerçekleştirecek şekilde yüksek doz kemoterapi uygulanmaktadır. Lenfoma tedavisinde kemoterapi aralıkları genellikle 3- 4 haftadır ve 6 kür gerçekleştirildikten sonra tedaviden kesin sonuç alınması beklenir. Bu dönemde, ara değerlendirmeler ile alınan yanıt da gözlemlenmektedir. İkinci ya da üçüncü kürden sonra bu takipler yapılmaktadır.
Kemoterapi, kan kanserlerinde özellikle de lenfoma tedavisinde en çok başvurulan tedavi yöntemlerinden biridir. Her hastalığa göre farklı ilaç kombinasyonları kullanılmaktadır. İlaçların şiddetleri de standartların üzerine çıkıldığında ve yüksek doz uygulandığında artmaktadır. Bu ilaçların sağlıklı hücrelere de zararı olduğu için, klasik birçok kemoterapide görünen; tedaviden sonra saçların dökülmesi, mide bağırsak sistemindeki bozukluklar, ağız içinde yaralar, hastanın iştahının kaybolması, kilo kaybı, halsizlik, araya giren ciddi enfeksiyonlar nedeniyle problemler yaşanabilir.
Bu tip tedavilerde olabilecek komplikasyonlar önceden öngörülebildiği için gereken tedbirler alınıp, hastanın tedavi dönemini en risksiz şekilde atlatması sağlanmaya çalışılmaktadır. Lenfoma tedavisinde kemoterapinin yanında bazen ışın tedavisi yani radyoterapi de destek olarak kullanılmaktadır. Hastalığın yaygın olduğu durumlarda herhangi bir alanda çok büyümüş olan lenflerin yapabileceği basıyı ortadan kaldırmak için hastalığı tedavi amaçlı olmasa da o bölgeyi rahatlatmak için radyoterapiden yararlanılabilir.
Immünoterapi
Lenf kanseri tedavisinde kemoterapi dışında sıklıkla başvurulan ya da birlikte uygulanan tedavilerden biri de immünoterapidir. Kanser hücresine yönelik geliştirilmiş bir takım “monoklonal antikor” denilen ilaçlar tedavide sıklıkla kullanılmaktadır. Bu ilaçların özelliği, lenfoma hücrelerine yapışması ve daha sonra da immün sistemini harekete geçirip onun aracılığıyla onu yok etmesidir. Lenfoma tedavisinde kemoterapiyle birlikte uygulanan ve her lenfomanın tipine göre farklılık gösteren “monoklonal antikor” tedaviler vardır. Bu tür tedaviler başarı şansını artırmaktadır.
Lenfomada en etkin tedavi seçeneği: Kemik İliği Nakli
Lenfoma tedavisinde kemik iliği veya kök hücre nakli sıklıkla kullanılmaktadır. İki tip kemik iliği bulunmakta ve bunların; otolog denilen kişinin kendi kök hücresinden yapılan ve allojenik yani bir başka kişinin kök hücresi kullanılarak yapılan nakillerin yapılmasını sağlamaktadır. İkisinin yapılış amaçları birbirinden farklıdır.
Genel olarak kemik iliği veya kök hücre nakli yapılmasının temel amacı şudur; kemik iliği veya kök hücre nakli başlangıç tedavisi değildir. Hastaya tanı konur konmaz lenfoma tedavisi için kemik iliği nakli gerçekleştirilememektedir. Lenfoma tedavisinde önce kemoterapi, immünoterapi ve radyoterapi ile hastalığı yok etmek ya da baskılamak amaçlanır, ardından alınan yanıta göre gerekli görüldüğünde nakil yöntemine başvurulur. Bazı hastalıklarda daha başlangıç seviyesinde standart tedavi verilse ve bunda başarı sağlansa bile hastalık bir süre sonra büyük olasılıkla tekrarlayacaktır. Bu tip hastalarda tekrarlama riskini en aza indirebilmek için kök hücre nakli yapılmaktadır.
Lenf Kanseri’nde Otolog Kök Hücre Nakli ile Tedavi
Standart bir tedavi ile hastalık yok edilse bile gözle görülmeyen mikroskobik düzeyde kanser hücreleri geride kalmakta ve bunların çok yüksek dozlarda kemoterapi ile yok edilmesi gerekmektedir. Bu tedavi nedeniyle kan hücrelerini yapıcı kemik iliği de etkilenmektedir. İşte bu sebeple lenfoma tedavisi öncesi hastanın kendi kök hücreleri çeşitli yöntemlerle alınır ve özel işlemlerden geçirdikten sonra dondurularak saklanır. Sonra hastaya çok yüksek dozda kemoterapi uygulanır. Tedavi bittikten sonra önceden saklanan hastanın kendi kemik iliği hücreleri yine hastaya nakledilir. Bu hücreler kemik iliğine yerleşir ve orada çoğalarak kan üretmeye başlar. Yani bypass yapılmış ve o hücreler kurtarılmış olur. Ancak otolog nakil her zaman yapılamayabilir. Kemik iliğinde tutulum olan hastaların kendi kemik ilikleri alınamadığından öncelikle %25 uyum şansı olan kardeş ya da anne baba ile gerekirse de kemik iliği bankasına başvurulmaktadır.
Lenfoma İlaçları
Lenfomada son 10- 20 yıldır uygulanan tedaviler bulunmaktadır ancak bunların ivme kazanması ve bilinirliği son 10 yıldır artmaktadır. Hedefe yönelik tedaviler günümüzde yalnızca “monoklonal antikorlar” ile sınırlı değildir. Monoklonal antikor olmayan bir takım başka ilaçlar ve moleküller de geliştirilmiştir. Bunlar, “hedefe yönelik” ya da “akıllı ilaç” olarak adlandırılmaktadır.
Akıllı ilaçlar sayesinde hedefe yönelik moleküller; kanserli hücrelerde olan, sağlıklı hücrelerde ise bulunmayan bir takım mekanizmaları bozmaktadır. Bu nedenle ilaçlar hastaya verildiğinde kanser hücresi çok yoğun bir şekilde, sağlıklı hücreler ise minimal düzeyde etkilenmektedir. Hedefe yönelik tedavilerde kullanılan ilaçların yan etkileri hiçbir zaman klasik kemoterapi ilaçlarının yan etkileri ile aynı değildir. Hastaların hemen hepsi, saç dökülmesi, bulantı, kusma, iştahsızlık gibi sorunlar yaşamamaktadır. Hafif ve çok rahatlıkla kontrol altına alınabilecek yan etkiler de hastalar tarafından tolere edilmektedir.
Lenf Kanserinde Moral Çok Önemli
Hastanın olumlu bir bakış açısına sahip olması ve iyileşeceğine inanması, lenfoma tedavisine yardımcı olacağı için moral doktor açısından da önemlidir. Moral tek başına lenfomayı yenmede etkili olmasa da hastanın tedavi sürecine uyumunu sağlamaktadır. Hasta lenfoma tedavisine ne kadar uyarsa ve iyileşeceğine, hayatta kalacağına ne kadar inanırsa başarı şansı doğal olarak artmaktadır.
LENF KANSERİ (LENFOMA) İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR
Kilo kaybı ve gece terlemesi lenf kanseri belirtisi mi?
Lenfoma durumunda, lenf kanserinin yaygın semptomları arasında boyun, koltuk altı ya da kasıklar da lenf düğümleri şişmesi olur ve genellikle ateş veya açıklanamayan kilo kaybı ve gece terlemeleri lenf kanseri belirtileri arasında yer alır.
Hastanın vücudu başkasının kök hücrelerini reddedebilir mi?
Allojenik yani başkasından alınan kök hücrelerinin nakledilme işleminin ise bazı avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Otolog nakle göre temel felsefe aynı gibi görünse de, yabancı bir kişinin hücreleri nakledildiğinde doku uyumları tam olsa da saptanamayan doku uyuşmazlıkları yüzünden, hastanın kendi dokularına ve organlarına zarar verebilir. Nakledilen bağışçı kaynaklı savunma hücreleri, hastanın dokularını yabancı gibi algılayıp organlarına zarar verebilir. Bu da hastanın yaşamını tehdit edebilir.
Lenfoma yaşam süresi ne kadardır?
Lenfomaların klinik seyri hızlı ve yavaş olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hızlı seyirli lenfomalar çok kısa sürede ortaya çıkmaktadır. Kitle çok kısa sürede büyüyerek, aylar hatta haftalar içinde kendini gösterebilir. Yavaş seyirli olanlarında ise kitlenin büyüme hızı oldukça yavaştır. Aylar hatta yıllar sürebilen bir süreci kapsayabilir. Lenfoma yaşam süresi değişkendir. Hızlı seyirli lenfomalar tedavi edilmediğinde hasta aylar ya da haftalar içinde kaybedilebilir. Yavaş seyirli olanlarında ise hiç tedavi olmasa bile hasta uzun süre hatta 15-20 yıl yaşayabilir.
Lenf kanseri (lenfoma) için hangi doktora gidilir?
Lenf kanseri ya da tıbbi ismi ile lenfoma şüphesi durumunda hastanelerin Hematoloji birimine başvurulması gerekmektedir, zira lenf kanseri bir tür kan hastalığıdır.